FSM'nin düzenlediği Yüzyıldönümünde Milli Mücadele Söyleşileri'nin dördüncüsüne “Resmi Devrim Tarihi ve Milli Mücadele” başlıklı konuşmasıyla İbn Haldun Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halil Berktay konuk oldu. Açılış konuşmasında Doç. Dr. Mustafa Göleç, Prof. Dr. Halil Berktay’ın politik kimliğinin yanı sıra zengin akademik kimliğinden kısaca bahsetti ve sözü Prof. Dr. Berktay’a bıraktı.

Prof. Dr. Berktay sözlerine Cumhuriyet tarihçiliğini, Türkiye tarihçiliğinin en zayıf alt olarak nitelendirerek başladı. Ve alana karşı nicel ilginin de düşük olduğunu söyledi. Bunun sebebi olaraksa siyasetin ve ideolojinin gölgesinin Cumhuriyet tarihçiliğinin üzerine çok fazla düşmesini gösterdi. Türkiye’de üniversitelerde büyük ölçüde milli tarihin hakim olduğunu belirten Prof. Dr. Berktay bu milli tarih anlayışının kendi kutsallarını yarattığını söyledi. Bu tarih anlayışının on dokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla gelirken geçirdiği değişimden ve bazı ülkelerde biz ve ötekilerimiz anlayışıyla yazılan tarihin çözülmesinden bahsetti. Türkiye’de milli tarih anlayışının ve biz fikrinin kökenlerini ele aldı. Prof. Dr. Berktay Milli Mücadele’nin tarih yazımındaki biz fikri ile sosyalist tarihin emek tarihi, Komünist Partilerin tarihi gibi alanlarının ideolojik zaaflar açısından birbirine benzediğini söyledi. Devamında ise “Doğrudan doğruya ulus devletin doğuşuyla, siyasi meşruiyetle ilgili olduğu için. Haklı ve haksız, biz ve düşman, akla kara ayrımlarının en keskin şekilde yaşandığı ve haklılığımızın, gerekliliğin, zorunluluğun, kahramanlığın, mazlumiyetimizin ve mağduriyetimizin dışına çıkmanın en zor olduğu alan bunların dışında bir anlatım daha nötr daha serinkanlı daha objektif bir anlatım tutturmanın en zor olduğu alan.” diyerek Milli Mücadele tarihçiliğinin sorunlarının bir yönünü ele aldı.

Sorunun ikinci yönü olaraksa Mustafa Kemal’in, Milli Mücadele’nin liderinin, etrafında yirminci yüzyıl tarihindeki pek çok lider gibi, oluşan kişi kültünden bahsetti. Prof. Dr. Berktay “Bir de üstelik böyle bir kişi kültü söz konusu ve yani herhangi bir şeyi tartışmayı, eleştirmeyi, mikroplanda bakmayı, reifikayonları birleştirmeleri, makroagregasyonları aşarak bakmayı son derece zorlaştırıyor.” sözleriyle bu kültün alana yansıttığı dokunulmaz tavrı eleştirdi. Bu kültün onu eleştirenlere yönelik tavrına ve belge sansürlemeye kadar giden sansürcülüğüne dikkat çekti. Bu kutsallaştırmanın dönüm noktası olaraksa 1925-1927 yıllarını işaret etti.

Daha sonra Prof. Dr. Berktay, İnkılap Tarihi’ne yönelik eleştirilerini daha iyi aktarabilmek için kendisinin zorunlu İnkılap Tarihi dersinde anlattıklarını şöyle özetledi: “1919’da çok reel bir zorluk var. Evet imparatorluktan kalan elde avuçta kalan şu küçük Anadolu toprağı parçalanarak parça parça sömürgeleştirilmek tehlikesiyle yüz yüze, Avrupa’nın hasta adamı artık ölüyor. Ve mirası paylaşılacak. İstanbul’daki, İstanbul merkezli Modernist Türk Milliyetçileri yani İttihatçılar bir milli mücadele, son bir rezistans başlatmak istiyorlar. Böyle görmek lazım bunu da ancak Anadolu’da yapabilirler.” Modernist Türk Milliyetçileri’nin olası işgale karşı İstanbul’u boşaltma ve Anadolu’ya geçme planının öncesinden beri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Halil Berktay Anadolu’da ise iki büyük sorun olarak depopülasyon ve İttihatçılara yönelik şüpheyi gösterdi. Prof. Dr. Berktay bu bağlamda bu şüpheye karşı bir ikna sürecinden ve ikna sonucu farklı kesimler arasında oluşan bir koalisyondan, bir geniş birleşik cepheden bahsetti. Ve bu koalisyonun kitle seferberlik ideolojisi olarak Müslüman Yurtseverliğini tanımladı. Bu koalisyona rağmen meclisteki görüş farklılıklarına ve oluşan iki gruba değindi. Milli Mücadele’nin galibiyetinin eski İttihatçılar yeni Kemalistlere karizmatik bir restorasyon sağladığını söyledi. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde iktisadi olarak görece liberal, siyasi olaraksa daha az monolitik bir yapı olduğunu ve asıl kırılma noktasının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın da kapatıldığı Takrir-i Sükun olduğuna dair görüşlerini sundu. Ve tek parti rejiminin kuruluş dönemi olarak 1925 ile 1927 arasındaki süreci gösterdi. Devamında da bu tek parti rejimi ya da tek parti devleti isimlendirmesine yönelik “…euphemism olarak Tek Parti dönemi demeye devam ediyoruz.” şeklinde eleştiride bulundu.

Prof. Dr. Berktay, Kemalist İnkilap Tarihi’nin ilk yazılışı olarak Mustafa Kemal’in 1927’de verdiği Büyük Nutku ele aldı. Bunun ardından bu tarihi farklı devrim tarihleriyle kıyaslayan Prof. Dr. Berktay emsallerinden daha iyi olduğunu bunun sebebinin Atatürk’ün diğer birçok lidere göre daha birey olabilmesi olduğunu söyledi. Nutuk’un temel mesajını ise şöyle özetledi: “Her zaman ben doğruydum. Her zaman ben haklıydım. Ve sadece ben doğruydum ve sadece ben haklıydım. Ve benden başka herkes derece derece bocaladı.”

Prof Dr. Berktay’a göre, her şeyi önceden gören mükemmel lider ve bu lideri anlamış bir halk anlatısı Resmi İnkılap Tarihi ülküsünü oluşturuyordu. Devamında ise Mili Mücadele tarih yazımında işlenmeyen konuları ele aldı ve 19.yüzyıl arka planının minimize edilmesinden dem vurdu. Ayrıca yeni kurulan askeri sınıfın 19.yüzyıl yaşantılarına yönelik çalışmalar olmadığını ve bu alanda mikro tarih çalışmaları yapılması gerektiğini söyledi. Milli Mücadele tarih yazımında kahraman ve hain kavramlarının kullanımını eleştiren Prof. Dr. Berktay tarihçilerin bu deyimleri, aklama ya da karalama kategorilerini aşması gerekliliğini vurguladı. Milli Mücadele’nin tarihinde askerlerin, bürokratların, eşraf ve ayanın, Anadolu halkının realist analizleri olmadığını söyleyerek sözlerine son verdi.