Tarihçinin Görsel Malzemeler / Tarih ve Görsellik Konuşmaları 7

Tarih ve Görsellik Konuşmaları serisinin yedinci etkinliğinde Tarihçi Necdet Sakaoğlu’nu ağırladık. “Tarihçinin Görsel Malzemeleri” başlıklı sunumuyla konuğumuz oldu.

Program, Fatma Kuş’un moderatörlüğünde yürütüldü. Kuş programın organizatörlerine teşekkür ettikten sonra konuşmacıyı takdim etti. Kuş, bir tarihçi şehre görsel kaynaklarla nasıl bakmalı sorusuyla sözü Necdet Sakaoğlu’na bıraktı.

Sakaoğlu tarih ilmiyle olan yolcuğunun nasıl bağladığına dair bilgiler vererek konuşmasına başladı. Kendisi tarih dersleri verdiği esnada öğrencilerine tarihi yapıları ve görselleri göstermek için derslerini kalelerde, gymnasiumlarda ve tiyatro kalıntılarında işlediğini ve öğrencilerinden bu yapıları resmetlerini istediğini ve öğrencilerinin hala bu ders anılarının zihninden silinmediğini söyledi.

Görsel malzemenin tarihçi için özel değerlerinin olması ve bir tarihçi ile coğrafyacının yada bir edebiyatçının görsele bakışının ve yorumunun farklı olması gerektiğine vurgu yaptı. 1907’de Sivas Divriği’ye gelen bir Ermeninin çektiği Köse Paşa ve oğlu Veli Paşa’nın konağı ile aynı aileden Abdullah Paşa’nın konağının tarihinden ve görsellerinden bahsetti. Öbürü 1917’de Sarıkamış’a giden bir seferber birliği Divriği’den geçerken kış ortasında bir gece bu binada iskan etmişler. Anlatılanlara göre birlik bu binada ısınabilmek için ne var ise yakmış ve 3 gün boyunca süren çok büyük bir ateş yanmış ve bu esnada bu binanın büyük bir kısmı harap olmuş. Sakaoğlu kendisinin toparladığı sözlü tarih verilerine göre; sözlü tarih çalışmalarında veri topladığı yaşlı kadınlardan ısrarla talep etmesine rağmen günaha girme korkularından kendilerine Veli Paşa’nın zulmünü anlattıramazken, okumuş ve yaşlı adamların Veli Paşa’nın zalimliğinden uzun uzun bahsettiklerini; okumanın insana  kazandırdığı iyi şeylerin yanında meselelere yönelik kişisel değerlendirmelerin verebileceği zararları göz ardı etmeye sebep olabileceğini ve bu insanlar için ‘bilmiyorum’ demenin zor olduğunu ifade etti.

Sakaoğlu, “Köse Paşa Hanedanı” adlı kitabından Köse Paşa sarayıyla ilgili resimler gösterdi. Gelibolulu Mustafa Ali’nin “Fusul-i Hall-ü Aks ve Usul-i Harc-ü Nakd” isimli eserini ve esere aldığı notları dinleyicilerle paylaşarak genç araştırmacılar için birincil kaynaklardan çalışmaya; bizden sonra da değeri artarak devam edecek olan kitaplara sahip olmanın önemine vurgu yaptı. Ayrıca kendisinin vesikalara, mahalli belgelere, arşivlere ve tacirlerden satın aldığı belgelere çok değer verdiğini söyledi. Reşat Ekrem Koçu’nun tamamlayamadığı İstanbul manzumesini 1990’larda  İstanbul Belediyesi, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı’nın destekleriyle tarihi eserler, insanlar, olaylar vb. içeren belirlenmiş 10.000 maddeden ancak 3500 tanesini 300 kadar yazar ile birlikte kaleme aldıklarını ve eserde birçok görsel kullandıklarını ifade etti.

Resim toplama, resimleri konuşturma meselesini Ayanağa konağının görseli üzerinden selamlık dairesinin ölçüleri, iç mimarisi, dekorasyonu ve ona bitişik diğer daireler, mabeyin dairesi, harem dairesinin güncel durumları ve bu yapı için tasarlanan restorasyon projeleriyle anlattı. Moderatör Fatma Kuş, sosyal bilimlerde üretimin çoğunlukla yazı üzerinden gittiği günümüzde bile çok az araştırmacının güncel teknolojileri kullanarak infografikler ve çeşitli tasarımlar görsel malzeme ürettiğini bu noktada konuşmacı Sakaoğlu’nun 1960’lı yıllardan itibaren kendi çizimleriyle yazı dışında bir üretim şekli de sunduğunu Sakaoğlu’nun çizimlerini göstererek dinleyicilerle paylaştı. Sakaoğlu da çizimlerinde yer alan Sivas’ta bulunan bir türbe ve cemevi ile birlikte Alevi dergahını, başka bir türbeyi ve  bir cami kesitinin görsel öğelerini ve hikayelerini aktardı.  Görseller arasında yer alan kapısındaki burmalı sütunlar sebebiyle kendisine Burma Han denilen  ve Erzincan-Malatya arasındaki kış yolunda bulunan bir kış hanı olan yapının, Sakaoğlu’nun kendi eserinde yer verdiği bilgiler aracılığıyla Türkiye mimarları ve araştırmacıları tarafından keşfedildiğini dile getirdi. Burma Han’ın define arayanlar tarafından temel kısmındaki taşların bir çoğunun çalındığı ve şuanda yapının adeta havada duruyormuş gibi göründüğünü ifade etti.

Kuş’un kendine yönelttiği herhangi bir çizim veya arkeoloji eğitimi alıp almadığı sorusuna; Mahmut Akok isimli perspektif görseller çizen bir arkeologun yanına sık sık gidip gelirdim, yanıtını verdi. Çizdiği görseller arasında: Mengücek Oğulları’nın Kemah’taki türbeleri ve Divriği Kalesi de yer alıyordu.

Süheyl Ünver’in defterlerine ve çizimlerine atıfta bulundu. Kendisinin biriktirdiği eski İstanbul’a ve Maraş’a ait fotoğraflar da gösterilerek yorumlandı. Genel çerçevede Sakaoğlu kişisel tecrübeleri ve biriktirdiği eserler doğrultusunda dinleyicilerle paylaşımda bulunda.

Konuşmacı dinleyicilerden gelen soruları yanıtlayarak konuşmasını tamamladı.

Haber: Nurcan Bayram, FSMVÜ Bilim Tarihi & PDR öğrencisi